Küresel ısınma, Dünya’nın iklim sistemindeki temel dengelerini ciddi şekilde etkilemektedir. Sanayi öncesi dönemden bu yana, insan faaliyetlerinin sera gazı emisyonlarıyla atmosferde birikmesi sonucu, gezegenimizin ortalama sıcaklığı yaklaşık 1 santigrat derece artış göstermiştir. Bu artışın son on yılda ise 0,2 santigrat dereceden fazla olduğu gözlemlenmektedir. Bu değişim, açıkça 1950’lerden itibaren insan etkisinin bir sonucudur ve bu tür bir hızlı ısınma bin yıldır görülmemiş bir durumdur.
Bu sıcaklık artışın doğal döngülere olan etkilerinden biri de hidrolojik çevrimin bozulmasıdır. Hidrolojik çevrim (Fig.1), suyun doğada dönüşüm sürecini ifade eder. Su buharlaşarak atmosfere geçer, yoğunlaşarak bulutları oluşturur, ardından yağış olarak yeryüzüne döner ve akarsular aracılığıyla göl, nehir ve okyanuslara ulaşır. Bu süreç, suyun doğal bir denge içinde kalmasını sağlar. Ancak küresel ısınma, bu döngünün dengesini bozarak yağış paternlerini değiştirmekte. Bazı bölgelerde artan buharlaşma, yağışların azalması kuraklık riskini artırıyor.
Videoda görselleştirilen harf sembolleri baraj konumlarını belirtmektedir.
Fig.1 Hidrolojik Döngü
Kuraklık, belirli bir bölgede normalden daha az yağış alındığı durumu ifade eder. Bu durum, su kaynaklarının yetersiz kalmasına ve suyun kullanılabilirliğinin azalmasına neden olmakta. Tarım, enerji üretimi, içme suyu temini ve ekosistemler bu durumdan olumsuz etkilenebilir. Bitki örtüsünün azalması, toprak erozyonunu artırabilir ve orman yangınları gibi felaketlere yol açabilir.
Kuraklık, sadece doğal sistemleri değil, aynı zamanda insan yaşamını da derinden etkileyen bir olgudur. Bu nedenle, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi, bu tür felaketlerin etkilerini azaltmada kritik bir rol oynamaktadır. Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele ve su kaynaklarının daha verimli kullanımı, gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya oluşturulmasında hayati öneme sahiptir. Bu süreç, bireylerin ve toplumların daha bilinçli ve sorumlu bir şekilde su kaynaklarını yönetmelerini gerektirir.
İstanbul, son yıllarda artan kuraklıkla karşı karşıya kalmış durumda. Bu kuraklık, şehirdeki su kaynaklarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle baraj doluluk oranları, İSKİ verilerine göre son on yılın en düşük seviyesinde %17,08 olarak kaydedilmiş durumda. Geçen sene ise Kasım ayı baraj doluluk oranı %37,15 olarak kaydedilmiştir.
Buna ek olarak, İstanbul’un hızla artan nüfusu (Fig.2) da su ihtiyacının artacağı anlamına geliyor. Yeni yerleşim alanları, ticaret ve sanayi bölgelerinin oluşumuyla birlikte, su talebinin daha da yükselmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Bu da mevcut su kaynaklarının daha dikkatli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Su kaynaklarının korunması ve verimli kullanımı hem şehir hem de çevresel dengeler açısından kritik bir rol oynamaktadır.
Fig.2 İstanbul Nüfus Projeksiyonu
1991 ile 2022 arasındaki zaman diliminde, Florya’da yıllık toplam buharlaşma ve yağış miktarlarını gösteren veriler incelendiğinde dikkat çekici eğilimler görülmektedir (Fig.3,4). Analizler, bu dönemde buharlaşma miktarında belirgin bir artış eğilimi olduğunu, ancak yağış miktarında ise azalma trendi olduğunu ortaya koymaktadır. Azalan yağışlar ve artan buharlaşmayla birlikte Florya için kuraklık riskinin arttığını söyleyebiliriz.
Fig.3 Florya Yıllık Toplam Buharlaşma Miktarı
Fig.4 Florya Yıllık Toplam Yağış Miktarı
Yazarlar: Meteoroloji Mühendisi Esma Nur DEMİRTAŞ ve Yüksek Meteoroloji Mühendisi Deniz URAL